KORONER BAYPASS AMELİYATI NEDİR?
Koroner baypas, sık sık gündeme gelen, duyulan bir tedavi yöntemi. Herkesin bir fikri var ama gerçekten ne anlama geldiği bu yazıda bulabilirsiniz.
Öncelikle, İngilizce bir kelime olan ‘by-pass’ Türkçe’ye ‘köprüleme’, yani iki nokta arasına kurulan bağlantı olarak çevrilebilir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise bu kelimenin Türkçe yazılımı ‘baypas’ olarak belirlenmiştir. Bu yazıda da ‘baypas’ olarak kullanılacaktır.
Koroner baypas ameliyatının amacını anlamak için önce kalbimizin temel özelliklerini bilmemiz gerekli.
Kalbimiz göğüs boşluğunda yerleşmiş ve çoğunlukla kastan oluşan bir organ. Kalp sağ ve sol olarak iyi yönde, kulakçık (atriyum) ve karıncık (ventrikül) olarak da iki boşlukla şekil bulan dört odacıklı bir yapıdır. Bu odaları birbirinden ayıran ve kanın kulakçıklardan karıncıklara, sonrasında da sağ tarafta karıncıktan akciğer atardamarına (pulmoner arter), sol tarafta ise karıncıktan aortaya (vücuda temiz kan dağıtan ana atardamar) tek yönde ilerlemesini sağlayan kalp kapakları mevcuttur. Kalp önce kulakçıklar, sonra karıncıkların ardışık kasılması ile odacıkların içindeki kanı ileriye doğru iteklerken, bu kapakçıklar adeta ‘turnikeler’ gibi tek yönde geçiş sağlar ve kanın geriye dönüşüne engel olur.
Hareket hep ileriye doğru!
Kanın bu dolaşım döngüsünü sağlayan kalp kası, tüm yaşam boyu hiç durmadan kasılarak vücuda kan dağıtırken, her kas gibi kendisi de beslenebilmek için yüksek oranda temiz ve kaliteli kan akımına ihtiyaç duyar.
İşte koroner damarlar kalbin kendisine bu kanı sağlar. Koroner damarlar yukarıda bahsedilen, vücuda temiz kan dağıtan ana atardamar aorttan çıkan ilk dallardır. Yani kalp kasılarak, ileriye doğru temiz kanı dağıtırken, haklı olarak ilk kendisini besleyip hayatta tutarak, fonksiyonlarına devam edebilmesini sağlayacak koroner damarlara hizmet eder.
Kalp çalışıyor ise yaşam vardır!
Eğer bu koroner damarlar daralır ya da tıkanırlarsa kan akımı azalan kalp oksijensiz kalır ve bu durum kalp krizine ya da oluşan hasar sonucu kalp yetmezliğine yol açabilir. Kalp krizi ani ortaya çıkan, düzeltilmez ya da geç kalınırsa kalp kasının hasar görmesi ile hem ölüm riski oluşturan, ölüm riski atlatılsa bile kalıcı hasar sonucu yaşam boyu yetersiz kalp fonksiyonu nedeniyle hayatı kısıtlayan güçsüzlük, nefes darlığı ve diğer organların da yetmezliği ile sürebilen ilerleyici bir tablodur. Bu nedenle koroner damar hastalığı erken teşhis ve tedavisi şart olan, geç kalındığında hayatı tehdit edebilen ya da yaşam kalitesini bozan bir hastalıktır.
Koroner arter hastalığı tanısı kalp muayenesi ve hasta değerlendirmesi sonrası yapılacak EKG, ekokardiyografi, efor testi, miyokard perfüzyon sintigrafisi, bilgisayarlı tomografik koroner anjiyografi (sanal anjiyografi) ya da klasik (konvansiyonel) anjiyografi ile koyulur. Klasik anjiyografi bir iğne girişimi ve kateterler ile, kalbe ana atardamar aorta yoluyla ulaşılarak yapılan ve radyasyon (x-ışınları) içeren invaziv (vücut bütünlüğüne müdahil) bir işlem olduğu için somut bir gerekçe olmadan herkese yapılması uygun olmayan bir tetkiktir. Ancak öncesinde bahsedilen değerlendirme ve testler koroner arter bozuklukları hakkında fikir verebilir. Gerekliliği öngörüldüğünde yapılmasından kaçınılmamalıdır.
Klasik anjiyografi lokal anestezi ile kasık ya da el bileği atardamarı yoluyla yapılır ve günümüzde standartları net belirlenmiş bir görüntüleme yöntemidir. İşlem sırasında kateter ile koroner arterlere verilen x-ışınlarını geçirmeyen ‘radyo opak’ solüsyon damaların şeklini ve içindeki akımın gözlenmesini sağlar. Böbrek yoluyla vücuttan atıldığı için de işlem öncesi böbrek fonksiyonlarının iyi olduğunu kan tetkikleri ile tespit etmek gereklidir. Kalbin atardamarları olan koroner damarlarda damar sertliği, yani esneklik başta olmak üzere fonksiyon kaybı, damar kireçlenmesi ve bunlara bağlı daralma sonucu akımda azalma olup olmadığını tespit edilebilir. Koroner anjiyografi bir tanı yöntemidir, tedavi, yöntemi değildir!
Anjiyografi ile koroner damarları görüntüledik. Peki şimdi ne olacak?
Eğer işler yolunda ise; koroner damarların şekilsel olarak düzenli olduklarını ve kan akımının tüm koroner arterler boyunca düzenli ve akışkan şekilde dağıldığını görürüz.
İlerleyen yaş, hareketsiz yaşam, kilo fazlalığı, kan yağlarının yüksekliği, kontrolsüz şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon, sigara ve benzeri ürünlerin kullanımı, stresli kişilik yapısı ve bazı genetik/metabolik hastalıklarla ailede özellikle erken yaşta damar sertliği öyküsü olması gibi nedenlerden ötürü koroner damarlarda değişik oranlarda kireçlenme, daralma ve kan akımında azalma tespit edilebilir. Genel olarak bu daralma %50-%70’in altındaysa kan akımı ve dağılımına ciddi bir etki etmediği kabul görür. Ancak hangi damarın ya da damarların hangi bölgelerinin etkilendiğine göre hastanın tüm sağlık durumu da gözden geçirilerek bir tedavi planı yapılması gerekir.
Bu tedavi planı; günlük yaşamda sağlık ile ilgili genel kurallara uyulmasından, şeker ve tansiyon kontrolüne, sigaranın bırakılmasından, kan sulandırıcı ya da kan yağlarını düşürücü ilaçların kullanımına kadar geniş bir yelpazede olabilir.
Ancak, koroner damar ya da damarlarda daha yüksek oranda darlık ve risk altında olan kalp kası alanının geniş olması durumunda, girişimsel tedavi yapılması gerekebilir.
Bu tedaviler ‘baypas’ ve ‘balon/stent’ uygulamaları başlığında toplanabilir.
Koroner damarların başlangıç bölümlerinde ya da çok sayıda koroner damarda ciddi oranda daralma olursa baypas ameliyatı ile kan ulaşamayan bölgelere kan ulaştırmak için hastanın kendisinden alınan damarların cerrahi olarak köprüleme şeklinde eklenmesidir. Yani; bir ucu koroner damarda olan bu ‘yeni’ damarın diğer ucu da aort ve dallarından köken alan damarlara eklenerek temiz ve güçlü kan akımına bağlanır. Bir anlamda temiz kan kaynağı ile kanın ulaşamadığı bölge arasına ‘köprü’ kurulur. Bu yöntemde en çok kullanılan damar, göğüs duvarında bulunan iç meme damarıdır. Tıbbi adı IMA olan bu damarın sol meme bölgesinde olanı LIMA, sağ tarafta olanı RIMA olarak tanımlanır. Bu damarların özelliği, ‘ateroskleroz’ olarak da bilinen damar sertliği sürecine karşı vücuttaki diğer damarlara daha dayanıklı olması ve uzun süre çalışacak şekilde açık kalmasıdır. Uygun hastalarda kol atardamarı da (radyal arter) kullanılabilir. Bunlar dışında bacak büyük toplardamarı (safen ven) ulaşım kolaylığı ve kabul edilebilir açıklık oranları nedeniyle sıklıkla kullanılmaktadır. Tüm bu damarlar ‘koroner greft’ olarak adlandırılır.
Baypas ameliyatları hastanın tıbbi durumu, müdahale edilecek koroner damar özellikleri ve ek bir kalp müdahalesi (örneğin; koroner arter hastalığına bağlı mitral kapak bozulması, kaçağı) gibi durumlar göz önüne alınarak ‘çalışan kalpte’ ya da ‘kalp akciğer makinası’ yardımıyla kalp durdurularak yapılabilir. ‘Çalışan kalp’ uygulamasında hareketli bir organ üzerine sabitleyici ve pozisyon verici mekanik cihazlar kullanılarak sağlanan durağan bölgelerde koroner damarlara hazırlanan greftler çok ince sentetik ipliklerle dikilerek yapılır. ‘Kalp akciğer makinası’ eşliğinde ise dolaşım ve solunum fonksiyonları bu cihaza geçici olarak alınarak, kalp özel solüsyonlarla adeta uyutularak durdurulur, aynı dikme işlemleri tamamlandıktan sonra yeniden aktive edilerek çalıştırılır. İşte bu yöntem tıp dünyasında ‘açık kalp ameliyatı’ olarak bilinir. İlk bahsedilen ‘çalışan kalp’ yönteminin tıbbi tanımı ‘kapalı kalp ameliyatı’ ya da ‘off-pump’ (kalp akciğer makinası kullanılmadan) şeklindedir.
Bu noktada en çok yanlış anlaşılan konu ‘kapalı kalp ameliyatı’ kavramıdır. Toplumda genel olarak, kalbe ulaşmak için ‘iman tahtası’ kemiğinin kesildiği ameliyatlar ‘açık’ olarak anlaşılıyor. Halbuki göğüs ortasından ‘iman tahtası’ kemiğini keserek ‘çalışan kalpte’ ameliyat yaparsak bu aslında tıbbi olarak ‘kapalı kalp ameliyatı’ oluyor. Tıbbi açıdan ister iman tahtası ister kaburga arasından küçük kesi ile kalbe ulaşılsın; eğer kalp akciğer makinası süreçte varsa bu bir ‘açık kalp’ ameliyatıdır.
Peki ‘küçük kesili’ ya da ‘kapalı ameliyat’ olarak bilinen yöntemler nedir?
‘Küçük kesi’ ya da tıp dünyasındaki tanımıyla ‘minimal invaziv’ yöntemiyle de yapılabilen baypas ameliyatları, ‘iman tahtası’ kemiğini kesmeden, sıklıkla sol göğüs bölgesi meme hizasından daha küçük bir kesi ile kaburgaların arasında, kemik olmayan aralıktan kalbe ulaşmayı ifade eder. Özellikle kemik kesisi olmaması ameliyat sonrası kemik iyileşme ihtiyacını ortadan kaldırdığı için normal yaşama dönüşü arttırırken hastanın ameliyat sonrası yaşam konforunu koruması sağlar. Düşük enfeksiyon riski ve kan ila kan ürünleri kullanma ihtiyacının azalması diğer önemli özellikleridir. Bu nedenlerle yine tıbbi durum ve yapılacak müdahale açısından bu işleme uygun olan hastalarda günümüzde daha çok tercih edilen ve ilgi gören bir yöntemdir. Tabii şunu belirtmek gerekli; yukarıda da bahsedildiği gibi ‘kesi küçük’ olabilir ama ‘kalp-akciğer makinası’ kullanılacaksa bu ‘küçük kesili’ ya da ‘minimal invaziv’ bir ‘açık kalp ameliyatı’ olacaktır. Sıklıkla bu tip ameliyatlar bu yöntemlerle uygulanır. Daha az sayıda vakada ‘küçük kesili’ ve ‘kapalı’ ameliyatlar da uygulanabilir.
Tüm hastalara koroner baypas ameliyatı mı gerekir?
Tabii ki hayır; daha az noktada ve daha uç kısımlardaki darlıklarda koroner damarlara ‘balon’ ya da ‘stent’ uygulanabilir. Son yıllarda ilerleyen teknoloji desteğinde bu yöntemlerin kullanım sıklığı, yaygınlığı ve etkinliği artmıştır. Ancak ‘hastalık yoktur, hasta vardır’ prensibi ile yola çıkarak özneye ‘hastayı’ alarak geniş kapsamlı bir tıbbi değerlendirme ışığında faydalı olacak yaklaşımın belirlenmesi esas olmalıdır.
Tüm bu kararlar konu ile ilgili bilimsel kılavuzları uygun verilmelidir. Gerek kalp cerrahisi gerekse kardiyoloji derneklerinin ve kuruluşlarının tüm dünyada yapılan bilimsel yayınlar ve veri incelemelerine dayanan geniş kapsamlı rehberleri vardır. Bizler de hastanemizde yapılan kardiyoloji ve kalp damar cerrahi konseylerinde, doğru ve etkin tedavi yöntemini en isabetli şekilde uygulayabilmek için en güncel tıbbi yöntemlerle değerlendirdiğimiz hastalarımızı bu kılavuzlar ışığında tedavi etmekteyiz.
Son söz
‘Anjina Pektoris’ terimi ‘göğüs ağrısını’ ifade eder. Sıradan bir göğüs ağrısı değil, kalp kası kan alamadığı zaman, yani koroner arter daralması olduğunda ortaya çıkan göğüs ağrısı. Hastalığın erken döneminde daha hafif ve geçici, ilerledikçe hastalık şiddetli ve tehdit edici olabilir. Aslında bir ön sinyaldir, erken uyarıdır. Eğer özellikle hareket ile birlikte ortaya çıkan iman tahtası kemiği, göğüs ve sırtta hatta çenede oluşan sıkıştırıcı baskı oluşturan bir ağrı şikâyetiniz olursa vakit kaybetmeden kontrole gelmelisiniz. Bir de bu tip bir ağrı istirahatte, hiçbir fiziksel hareket olmadan oluyorsa bu ‘acil’ bir durumu gösteriyor olabilir. Vakit kaybetmeyin!
Üç kez kalp krizi geçiren ve bundan dolayı hayatını kaybeden ünlü şairimiz Nazım Hikmet bu sıkıntısını dizlerde şöyle anlatmış:
“Angina Pektoris
Yarısı burdaysa kalbimin
Yarısı Çin'dedir, doktor
Sarınehre doğru akan
Ordunun içindedir
Sonra, her şafak vakti, doktor
Her şafak vakti kalbim
Yunanistan'da kurşuna diziliyor
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
Kalbim Çamlıca'da harap bir konaktadır
Her gece, doktor
Sonra, şu on yıldan bu yana
Benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor
Bir kırmızı elma
Kalbim
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis
Işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
Bende bu Angina Pektoris
Bakıyorum geceye demirlerden
Ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
Kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor.”
Bilgi ve Randevu için;
0 312 666 7 666